Lüksemburg
Lüksemburg 570 bin kişinin yaşadığı bir ülke. Kişi başına düşen milli gelir 110 bin dolar. İstanbul’un yarısı kadar bir ülke. Asgari ücret 2200 euro. Dünyadaki demir cevherinin % 40 ı Lüksemburg’a ait. Parlementer monarşiyle yönetiliyor. Halkın çeşitli katmanlarından insanlar; doktor, işçi, öğretmen… Monarka (rehberin kullandığı terim; hükümdar demekmiş) tavsiyelerini iletiyorlar yani bir çeşit danışman görevi yapıyorlar. Bu şekilde yönetilen dünyadaki tek ülke. Ülkede doğan çocuklar çok dilli yetişiyor. Resmi dil Lüksemburgca, Fransızca ve Almanca olmak üzere üç dil ayrıca İngilizce de öğretiliyor. Dört dili bir Lüksemburg’lu mükemmel konuşuyor.
Moselle Nehri’nin bir tarafı Almanya, suyun öteki yakası Lüksemburg. AB’de sınırlar kalktığı için ülke değiştirdiğimizi yol kenarındaki tabelalardan anlıyoruz. Her yer yemyeşil, bakımlı. Ülkede otoyoldan dolayı geyikler karşıya geçemediğinden, geyiklere özel köprü yapılmış ve geyiklerin doğal ortamlarında olduklarını hissetmeleri için köprü ağaçlandırılmış. Benelüks Ülkeleri; Belçika, Hollanda(Netherland) ve Lüksemburg’un ilk hecelerinin birleşmesi ile oluşmuş Avrupa Birliğinin ilk gerçekleştiği ortaklık. Bu ortaklık AET( Avrupa Ekonomi Topluluğu) ile devam ediyor ve bugünkü AB’ye geliniyor
Binaların tarihi eserleriymiş gibi göründüğüne bakmayın hepsi yeni dedi rehberimiz. Avrupa’da kum taşı bol miktarda bulunuyormuş, işlenmesi kolay olduğundan binalar bu malzemelerden yapılıyormuş. Mimari açıdan estetik görünüme çok önem verdikleri için hepsi tarihi eser gibi duruyor. Kuzey Avrupa nemli ve soğuk olduğu için binaların dış cephelerinin boyanması söz konusu değil, o yüzden kum taşı dayanıklı bir malzeme. Yüzlerce yıl önce yapılan görkemli mimari eserlerin ana malzemesi de kum taşı. Deprem riski yok. Fay hattı geçmiyor, belki de bu yüzden eserlerini korumada başarılılar.
Soykırım Anıtı’nı ve Halk Kahramanı Düşes Charlotta de Lüksemburg’un heykelini kent meydanında gördük. Charlotta de Lüksemburg 2. Dünya Savaşında Almanların ülkesini işgali nedeniyle BBC’de halkına moral veren yayınlar yapmış ve çok etkili olmuş. Gastronomi alanında bir nevi krallık tacı olan Üç Michelin Yıldızı’na sahip restorantı gösterdi rehberimiz. Rezervasyonlarını birkaç ay önce yaptırırsanız ve bizim ülkemizde aldığımız bir maaşı verirseniz menüden bir yemek siparişini verip yemeği tadabiliyorsunuz. Binaların çatıları güneşi çeksin diye koyu renk malzemelerle kaplanmış ve kar yere düşerken tehlike arz etmesin diye çatı uçlarına bir çeşit set görevi gören çıkıntılar konulmuş. Lüksemburg’ta müzeler ve internet ücretsiz. Ülkede tarımda çalışan nüfus oranı %1 , beyaz yakalıların (özellikle bankacılık) oranı ise %70.
Yeni Lüksemburg’un dışında en eskisi 17.yy’dan kalma tarihi binaların çok iyi korunduğu eski Lüksemburg bölgesine gittik. Zenginler yukarıda, fakirlerin oturduğu tarihi kent aşağıda bulunuyor, problem isyan çıkma ihtimaline karşı zenginler fakirleri yukarıdan gözlüyormuş. Eski kentin bulunduğu yerde tünel girişleri gördük, tüneller kenti 23 km boyunca sarıyormuş. Silah Meydanı’ndayız. Jan darm yani silah insanları (bizim kullandığımız jandarna) savaş çıktığında silahlarını bu meydana teslim alıyorlar ve savaş ganimetlerini yine bu alanda paylaşıyorlarmış. Bugünkü Lüksemburg ordusu 900 kişiden oluşuyormuş.
Gezi Arkadaşım Nazike Umut Yaşır’ın notlarından alıntı